LEYLA: HAYAT... AŞK... ADALET’İN EN BÜYÜK BAŞARISI YARATTIĞI DÜNYANIN KUVVETİ
Mustafa Bey merhabalar, sizinle röportaj yapabildiğimiz için çok heyecanlıyız. Leyla: Hayat... Aşk... Adalet... çarşamba günlerinin vazgeçilmesi oldu izleyici için. Çekim süreci ve ekiple olan dinamiğiniz hakkında neler söylemek istersiniz?
Öncelikle çalıştığım şirket ve reji ekibi çalıştığım her projede, her zaman mutlu olduğum, mutlu ettiğimi düşündüğüm bir ekip. Hilal Saral hem çok önem verdiğim bir yönetmen hem de çok sevdiğim bir insan, tam bir kaptan. Kaptanımızla birlikte çalışan tüm sanat ve teknik çalışanları için de aynı şeyi söyleyebilirim o sebeple çalışmak çok keyifli oldu hala da oluyor. Oyuncular içinde daha önce çalıştığım neredeyse kimse yoktu, ilk defa çalışıyorum ama hepsinin bana olan tavrı ve saygısı benim için de onlara olan gösterdiğim sevgi iyi niyet saygı destek karşılığını buldu ve bu ekibin içinde yer almaktan mutluyum yani...
Böyle bir başarıyı bekliyor muydunuz peki? Sizce dizi bu başarısını neye borçlu?
Böyle bir başarıyı bekliyordum açıkçası çünkü dizinin orijinalinin Brezilya'da yarattığı etki ve buradaki ekibin kuvveti büyük bir sürpriz olmazsa başarı demekti zaten. Hikaye çok kuvvetliydi ve oyuncular da çok doğru seçilmişti Hilal tarafından ama televizyon dünyası zaman zaman çok acımasız, başarısız da olabilirdik ama başardık. Şimdi başarılıyız ve bundan da sevinç duyuyoruz. Başarı asla tek bir şeye bağlı değil. Tabii ki hikaye tabii ki yönetmen ve yönetim, tabii ki iyi görüntü yönetimi, tabii ki iyi oyunculuk, kanalın tavrı, yapımın gücü... bütün bunlar bir araya gelince başarı kaçınılmaz oldu, herkesin katkısı çok büyük o sebeple de herkesin emeğine sağlık...
Leyla: Hayat... Aşk... Adalet... temelinde bir intikam hikayesi. Fakat 17 bölüm boyunca da pek çok karakterin ve olayların derinliğini de gördük. Sizce dizinin temel taşlarında bir intikam hikayesi olması dışında neler var?
Leyla'nın en büyük başarısı yarattığı dünyanın kuvveti yani özellikle benim içinde olduğum çöplük, çok katmanlı bir yer, üst üste bir yer, intikamın da aşkın da nefretin de içinde olduğu bir yer, ne çıkacağı belli değil kazdıkça yeni şeyler çıkıyor karıştırdıkça yeni şeyler çıkıyor karakterlerin derinliği oyuncularla zenginleşti bence, zeki oyuncular karakterleri de zenginleştirir. Bizde de öyle oldu.
OYUNCULUK YOLCULUĞUMDA EN ZOR KABUL ETTİĞİM ROLLERDEN BİRİ OLDU NECO
Karakteriniz Neco dizinin kötü adamı. Kendi çıkarları uğruna yaşayan birisi. Peki siz senaryoyu ilk okuduğunuzda Neco karakterine nasıl bir yaklaşım geliştirdiniz?
Oyunculuk yolculuğumda en zor kabul ettiğim rollerden biri oldu Neco, çünkü ilk bölümde çocuklara yaptıkları benim kabul edebileceğim bir şey değildi. Kişi olarak, bir baba olarak bütün bunları yapıyor olmaktan bir tarafım çok mutsuz, içim parçalanıyor, çünkü ben hiç öyle bir adam değilim ama bir taraftan Neco'nun ne olduğu niye bu hale düştüğü, dünyayla niye böyle hesaplaştığı ilgimi çekiyor bir oyuncu olarak. O sebepten, zor da olsa Hilal Saral'ın ısrarıyla kabul ettim.
Neco’yu canlandırırken sizi en çok zorlayan sahneler veya duygusal anlar hangileri oldu?
Söylediğim gibi Neco'yu kabul ettikten sonra nasıl bir karakter olduğu üzerine daha çok düşünmeye başladım ve Neco'nun da çöpe atılmış, toplumun görmek istemediği, unutmak istediği bir karakter olduğuna karar verdim. Tragedya şöyle der, hiçbir kahraman kötü değildir, kötülük yaşadıkça gelir, yaşadıklarından dolayı kahramanın üstüne bulaşır. Neco da öyle, biz Neco'nun yaşadıklarını öğrendikçe karakterle daha çok ilişki kurmaya başlıyoruz ya da kendimiz bir hikaye kuruyoruz, senaristlerin dahi bilmediği bir hikaye. Bu bizim oyuncu olarak karakterle kurduğumuz ilişki demek. Orası gizli bir alan, ne yönetmen ne senarist ne de karşındaki oyuncular seninle karakterin arasındaki hikayeyi tam anlamıyla bilmez, aranızdaki karanlık ilişkiyi tahmin dahi edemez. Neco’yla aramda böyle bir ilişki var. Tabii ki en zor sahnelerden biri küçük Leyla'ya yaptığı kötülüklerin olduğu sahneler, tekrarı ne kadar az olursa o kadar mutlu olduğum sahneler.
Çalıştığınız projelerde en çok önem verdiğiniz şeyler nelerdir? Nasıl bir yaklaşım sergiliyorsunuz?
Çalıştığım projelerde en çok önem verdiğim şey ahlaklı olmak, yaptığım işe çalıştığım ekibe kazandığım paraya olduğum yere bulunduğum konuma ihanet etmemek. Gerçek bir profesyonel olmak. Bunu yapmaya çalışırken tabii ki karşımdan da aynı şeyleri bekliyorum, her zaman çalışma arkadaşlarımdan aynı tavrı göremiyorum ancak kabulleniyorum ve diyorum ki; ama hayat ama tecrübe...
Dizi ilerledikçe, karakterinizin ve dizinin gidişatını nasıl görüyorsunuz? Neco’nun geleceği hakkında bir öngörünüz var mı?
Televizyon dizilerinde şöyle bir kural var, siz ile karakter arasında kurulan ilişki ne kadar sağlam ve sağlıklıysa dizi içinde karakterin ömrü o kadar uzun oluyor bazen de dengeleri korumak için tasarrufta bulunuyor senaristler ya da yapım şirketleri. Ben Neco'nun bu dizi var olduğu sürece vazgeçilmez bir karakter olacağını düşünüyorum, çöplüğün de var olmasını düşündüğüm gibi. Tıpkı Hilal'e söylediğim gibi çöplüğü karıştırdıkça içinden daha kim bilir neler çıkacağı konusunda merakım var, aslında çöplüğün içinde olmaya ve karıştırmaya merakım var...
Oyunculuk kariyerinizin başlangıcından bahseder misiniz? Bu alana nasıl adım attınız ve oyunculuk yapmaya karar vermenizin arkasında ne vardı?
1979 yılında başladı benim oyunculuk maceram. Önce konservatuvar ardından devlet tiyatroları ardından televizyon ve sinema filmleri diziler... Övül Avkıran ile birlikte kendi tiyatromuzu kurmak daha sonra bir küratör olarak çalışmaya başlamak... sadece Türkiye'de değil dünya üzerinde rejisör olarak iyi işler üretmek, tabii ki unutulmayacak karakterler yaratmak hem televizyonda hem sinemada hem de tiyatroda. Nasıl başladığımı hatırlamıyorum desem yalan olmaz ama çok iyi hatırladığım bir şey var ki ben oyuncu olmak istiyordum ve oldum şimdi daha iyi bir oyuncu olmak için de çok çalışıyorum.
EĞER BİR KARAKTERLE KURDUĞUM İLİŞKİ DOĞRU VE DÜZGÜN BİR İLİŞKİ İSE O KARAKTERİN ÖMRÜ UZUN OLUYOR
İlk projelerinizi hatırlıyor musunuz peki? O dönemde yaşadığınız zorluklar veya öğrendiğiniz önemli dersler nelerdi?
Benim ilk yönetmenim Ziya Öztan'dı. Ziya Öztan TRT'ye Ateşten Günler diye bir dizi çekiyordu ve orada, beni bulan büyüten öğretmenim Ahmet Leventoğlu ile karşılıklı oynamak gibi bir şansım oldu çok heyecan vericiydi benim için fakat şimdi hatırlıyorum da sanki yüzlerce yıl önce yapmışım gibi. Her şey çok farklı, teknik ekip, şartlar çok farklı değişmeyen tek şey var ama eski ya da yeni bu işte benim inandığım tek koşul var, iyi olmak, işinde iyi olmak.
Çok farklı karakterlere hayat verdiniz. Hangi türdeki karakteri oynamak sizi daha çok heyecanlandırıyor?
Evet çok fazla karakterle karşılaştım, onlarla tanıştım, onlarla aramda köprüler kurdum hatta zaman zaman onlar oldum, bu böyle bir yolculuk. Eğer bir karakterle kurduğum ilişki doğru ve düzgün bir ilişki ise o karakterin ömrü uzun oluyor, hem benim için hem seyirci için. Hala yolda Kınalı Kar'ın Cabbar Ağa'sı hala yolda Kuzey Güney'in Pitbull Samisi olarak çağırılıyorum, bu kötü bir şey değil benim için. Ne kadar kuvvetli karakterlerle insanların beyninde yer etmişim... İyi ya da kötü değil, sadece kendi doğruları olan karakterler.
Oyunculuk dışında yönetmenlik de yapıyorsunuz. O deneyiminizden de bahsedebilir misiniz?
Tiyatroda yönetmenlik, beni en çok heyecanlandıran şey. Sadece bir tek karakter değil oyunun dünyasını kuruyorsunuz, bir değil birçok karakter yaratıyorsunuz sadece karakter değil dünya yaratıyorsunuz. Ben çok uzun zamandır içine kendi hikayemi koymadığım oyunlar sahnelemiyorum o sebepten de benim rejisör olarak yaptığım işler aslında içimden kopup gelen işler, yani bir başkasının ısmarladığı bir şey yapmıyorum o yüzden de kendimi tiyatro sahnesinde çok daha özgür, çok daha yaratıcı buluyorum. Kendimi çok daha iyi tanımlıyorum.
Tiyatro sahnesinde bir izleyiciyle anlık bir etkileşim kurmak, dizilerde veya sinemada aynı etkiyi yaratmak kadar zorlayıcı mı? Hangisini daha çok tercih ediyorsunuz?
Tiyatro sahnesi televizyon ekranı ya da sinema perdesi, bütün bunlar oyunculuğun ya da bu sahanın farklı enstrümanları ben üçünden de çok keyif alıyorum ve üçünü yapmaktan da mutlu oluyorum. Biri birinden daha üstün değil benim için. Televizyonda, çok hızla tüketilen bir sektörde yarattığım karakterlerin tiyatroda yarattığım karakterlerden bir farkı yok benim için, aynı şekilde davranıyorum karaktere, ciddiye alıyorum, onunla tanışıyorum tanış oluyorum ve seyirci benim bu ciddiyetimi görüyor. Yarattığım her karakterin seyircide yarattığı etkiyi görüyorum o yüzden de üçünde olmak üç ayrı sahada iş yapmak benim için bir zenginlik.
Leyla: Hayat...Aşk...Adalet... dizisi dışında yakın zamanda hayata geçireceğiniz yeni bir projeniz var mı?
Ben üç ayrı sahada çalışan bir oyuncuyum, bir yönetmenim, bir küratörüm ve birbirinden farklı alanlarda işler izliyorum çalışıyorum, üretiyorum. 2024 yılında Etimesgut Belediyesi için Erdal Beşikçioğlu'nun önerisiyle bir tiyatro festivali yaptık, uluslararası. Bu yıl festivalin ikincisini yapacağız ancak kazan doğurdu bir de dans festivali ekledik buna 30 yıllık ortağım, hayat arkadaşım Övül Avkıran ile birlikte. Kendisi danstan gelen tiyatroda beden kullanımı konusunda bu ülkedeki en yetkin insanlardan biri ve bizim tiyatro dilimiz 'gesammtkunstwerk' yani bütüncül sanat yapıtı diyebileceğimiz bir anlayıştan geliyor, gelişiyor ve ilerliyor. Biz hem Türkiye'de hem de Avrupa'da işler üretmeyi sürdüreceğiz. Türkiye'de tiyatro ve dans festivalleri yapacak, kişisel hikayelerimizi de anlatmaya devam edeceğiz. Bütün bunları yaparken de ilk başta söylediğim gibi sahici olmaya samimi olmaya ve güncel olanı yakalamaya çalışacağız, tıpkı bugüne kadar yaptığımız gibi...
Son olarak, Leyla: Hayat... Aşk... Adalet projesi için izleyicilere ne tür bir mesaj iletmek istersiniz?
Leyla projesi... şimdi artık 20. bölümleri çekiyoruz bu zamana kadar televizyon izleyicisi için bence vazgeçilmez projeler arasına girdi hem oyunculuk açısından hem hikaye açısından hem de yönetim açısından. Yüksek bir kaliteyi temsil ediyor, umarım daha nice 20 bölümler çekeriz seyirciyi sıkmadan bıktırmadan ve her bölümde yepyeni heyecanlar yaşatırız hem seyirciye hem de kendimize.