“NOW’LA TANIŞTIĞIM İÇİN ÇOK MUTLUYUM”
Tayanç Bey, Tozluyaka dizisiyle birlikte televizyona güzel bir geri dönüş yaptınız. Tozluyaka’yı özel kılan ne oldu sizin için?
Tozluyaka projesini seçmemde birçok sebep var. Bunlardan bir tanesi; yapımcımız Mehmet Yiğit Alp ile çalışma keyfi, bir diğeri de menajerim ile uzun zamandır Baba rolü oynamak istediğimi konuşuyor olmamızdı. Özellikle de "Bir Zamanlar Kıbrıs" projesinde oynadığım kötü adamdan sonra, cana yakın, çocukları ile uğraşan bir baba rolü oynamak istiyordum. Sanki dilekte bulunmuşum gibi Tozluyaka tam üzerine geldi. Karakterimi, Önder’i çok sevdim. Ve tabii bir projeyi değerlendirirken, hakikaten seyirci gibi 2. bölümü ne kadar merak ettiğime bakıyorum, buna göre projeye biraz daha bağlanıyorum. Yönetmeniz Semih Hoca ile beraber çok güzel bir projeye imza atmaya başladık hepberaber, heyecan verici. Bir de daha önce NOW’la bir projem olmamıştı, kanal ile de ilk defa tanıştık, bu anlamda da çok mutluyum.
“YAPTIĞIMIZ ZORLU İŞİN KARŞILIĞINI ALABİLİYOR OLMAK ÇOK KEYİFLİ”
Yayınlandığı ilk günden beri günün en çok izlenen dizisi oluyor Tozluyaka. Bekliyor muydunuz böyle bir başarı?
Açık söylemek gerekirse, ne iş yaparsanız yapın kesin bir başarı gelecektir diyebilmek şu dönemde çok zor. Çok başarılı işler de bazen seyircide karşılığını bulamayabiliyor. Öngörmek o anlamda eskisi kadar kolay değil. Fakat işin içerisindeyken, çekerken, sahneleri kurgularken ve cast aşamasında kimlerin dahil olduğunu öğrendiğimde “mutlaka karşılığını alacağız” dedim. Gençlerimiz de sağ olsunlar fişek gibiler, derslerini çok iyi çalışıyorlar, yüreklerinde ne varsa hepsini bu projeye koyuyorlar. Onların sayesinde de başarıyı elde ettik. Çok mutluyuz bunun için tabii. Yaptığımız o zorlu işin karşılığını alabiliyor olmak çok keyifli gerçekten…
Dizide Önder karakterine hayat veriyorsunuz. Hakkaniyetli ve bir o kadar da merhametli bir insan Önder. Peki karakterinizi bir de sizden dinlesek?
Evet, Önder dediğiniz gibi çok dengede tutmaya çalışıyor her şeyi. Çok uzun zamandır oğlunu tek başına yetiştiriyor. (Bunun bir gerekçesi var tabii, seyircimiz henüz bilmiyor bunu, ilerleyen bölümlerde mutlaka göreceğiz.) Uzun zamandır da ne aşk yaşamış, ne şefkat görmüş, tek hedefi oğlunu düzgün yetiştirebilmek olmuş. Dolayısıyla şimdi aslında bir sürü derdin içerisinde kendine nefes alacağı bir yer buldu belki Derya’yla. Herkesin ortasında, uzlaşmacı bir adam Önder. Açık söylemek gerekirse benim hayatıma da çok iyi geliyor, onun uzlaşmacı tavrı özel hayatıma da sirayet ediyor.
“DİZİDE; BAZI ŞEYLERİ ÖTELEMEMEMİZ GEREKTİĞİNİ PAYLAŞMAYA ÇALIŞIYORUZ”
Tozluyaka aslında gerçek hayattan pek çok şey barındırıyor. Sizin için dizinin izleyicilerimize verdiği en güzel mesajı nedir?
Bence projenin en önemli mesajlarından bir tanesi yetişkin insanların gençlerle kurması gereken ilişkiyi gösterebilmek. Umarım bu birçok insana da ders oluyordur. Onları nasıl dinlememiz gerektiği ile ilgili, nasıl ciddiye almamız, bazı şeyleri nasıl ötelemememiz gerektiğini paylaşmaya çalışıyoruz izleyicilerimizle. Projenin içerisinde doğru yaklaşım biçimi ile yanlış yaklaşım biçimi çok net ortada. Ve sonuçlarını da görüyoruz dolayısıyla. Eğer Önder'in, Derya'nın varlığı bir nebze birilerine örnek olabiliyorsa ne âlâ. Doğru ebeveynliğin nasıl olduğu, yine hatalarıyla, yanlışlarıyla fakat en azından ortak payda da bir gençle nasıl ilgilenilmesi gerektiğini eğer paylaşabiliyorsak, bir mesaj olarak gidebiliyorsa ne mutlu bize…
“GENÇLERİMİZ FİŞEK GİBİLER”
Set ortamınız hayli keyifli geçiyor olmalı. Genç yeteneklerle bir arada olmak nasıl hissettiriyor size? Bazı sahnelere birlikte hazırlandığınız oluyor mu?
Setimiz çok keyifli. Setin mutlu ve keyifli olması çok önemli bir kimya. Bu tabii yönetmenimiz Semih Hoca sayesinde oluyor. Öyle güzel, naif bir set kurdu ki, herkes te o naiflikte. Fakat aynı şekilde disiplin ve ciddiyetle de seti sürdürüyor. Gençlerimiz daha önce de söylediğim gibi fişek gibiler ve çok öğrenmeye açıklar. Durmadan soru soruyorlar, bu da beni çok mutlu ediyor. Deneyim paylaşabilmek, onların enerjisinden kendi enerjimizi hatırlayabilmek çok güzel. Umuyorum ki bu proje birçoğu için bir okul mahiyetinde olacak, oluyordur da. Ne mutlu…
Begüm Birgören, Önder’in eski eşi Nesrin karakteriyle kadroya dahil oldu. Önder’in Nesrin ile ilişkisini nasıl tanımlarsınız?
Çok şanslıyım tabii ki. Bir partnerim Dolunay Soysert, diğer partnerim Begüm Birgören. Böyle iki yetenekli oyuncuyla sahne paylaşıyor olmak çok mutluluk verici. İlişkileri dediğim gibi sürprizlerle dolu. Âmâ şu anda kendinden de oğlundan da uzak tutmaya çalıştığı biri. Bunun detayları, nedenlerini, niyesini önümüzdeki bölümlerde göreceğiz. Birkaç ipucu geçti gerçi ama seyircimiz yakalayabildi mi bilmiyorum ama ipuçları detaylarını yakında açacağız gibi görünüyor...
Önder’in Derya’ya olan ilgisini de fark etmemek imkansız. Güzel bir aşk doğacak mı sizce bu ikiliden yoksa Kenan’ın engellerine takılır mı?
Evet, Dolunay Soysert de sağ olsun, çok güçlü bir oyuncu ile oynuyorum. Çok ta keyifli bir hikaye yaratıyoruz beraber. Kimse bunu engelleyemeyecektir. Tahmin ediyorum karakterler biraz ağırdan alacaklar. Çevrelerini, çocuklarını, her şeyi düşünerek hareket edeceklerdir. Âmâ zannetmiyorum ki ok yaydan çıktıktan sonra birileri engel olabilsin…
Sosyal medya hesaplarınızdan anlaşılacağı üzere ormanda yürüyüşler yapmayı, bisiklet sürmeyi seviyorsunuz. Kendinizi sportif olarak tanımlar mısınız?
Açıkçası ben aktif olmak konusunda sıklıkla karıcığıma teşekkür ediyorum. Aslında bana kalsa, ben biraz daha durağan bir adamım. Sally alev topu gibidir, yerinde duramaz. Birlikte bir şeyler yapmayı da çok seviyoruz. O yüzden ben onun enerjisine dahil oluyorum. Bu arada aktif oldukça daha da aktifleşmek istiyorum. Bende yeni bir dünya açtı. O yüzden ona müteşekkirim. Daha önce kendimizi Timba ile, şimdi Roxy ile hep bir doğaya atalım, kendimizi orada bulalım, doğayla bütünleşelim gibi bir durumumuz var. Ve bu yolculuklarda çok huzur buluyoruz. Aktif olmak çok önemli, hele ki biz 40'ımızı yeni geçtik, 40 yaş sonrası aktif olmak daha da önem kazanıyor efendim.
Roxy ailenizin yeni üyesi, birkaç ay önce aranıza katıldı. Bize yollarınızın nasıl kesiştiğinden bahsedebilir misiniz?
Roxy hayatımıza yeni girdi, iyi ki de girdi. Dünya tatlısı bir şey. Şekerden yapılmış diyoruz biz onun için. “Bir Zamanlar Kıbrıs” projesini çekiyorken, sahilde tanıştık biz onunla. Öyle içi geçmiş, sanki yaşlı gibi görünen, zayıfça bir şeydi. Kendisini besledim ettim derken, iki sev, okşa kapının önünden ayrılmamaya karar verdi. Bir baktık Türkiye'ye beraber dönüyoruz. İyi ki de dönmüşüz, ailemizin yeni ferdi ile çok mutluyuz. Bir de bizim 14 yıllık dostumuz Timba'yı o dönem Kıbrıs'ta kaybettik. Timba gitti, Roxy geldi. Timba’nın acısını yaşarken arkadaşlık etti bize, acımızı hafifletmeye çalıştık hepbirlikte. Ne kadar olabiliyorsa tabi, hala burnumun direği sızlar…
“HAYVANLARI SEVİYORUZ VE SEVMEKLE KALMIYOR, SEVDİĞİMİZ ŞEYLERİ DE YEMİYORUZ”
Bir röportajınızda vegan beslendiğinizden bahsetmiştiniz. Vegan olmaya nasıl karar verdiniz ve sette bu durum sizi zorluyor mu?
Evet, uzun yıllardır Veganım. Bu eşimle birlikte girdiğimiz bir yolculuk. Gerçi Sally benden biraz daha erken girdi, ben de onu takiple uzun seneler vejeteryandık ama artık bizden gizlenen bilgiler, bizim ulaşmak istemediğimiz reddettiğimiz bilgiler bir anda suratımıza tokat gibi çarpınca canlıların çektiği eziyetler, acılar… Şu an aklıma bile getirmek istemiyorum. Onların bir canlı olduğunu unutup, meta olarak davranmaya başladığımız bir zincirin içerisinden kendimizi çıkartmak istedik. Biz hayvanları seviyoruz. Sadece sevmekle kalmıyor, sevdiğimiz şeyleri de yemiyoruz. Ne ürününü,, ne kendisini tüketmiyoruz. O sütlerinden faydalanmak için çektirdiğimiz eziyetler inanılır gibi değil. Buzağılarını anında yanlarından alıp annelerinin memelerine musluklar dayıyoruz, o buzağıları da doğal olmayan yöntemlerle büyütüp dişilerinden de kurtuluyoruz. Çok karanlık bir dünya var orada. Bu dünyanın bir parçası olmak istemedik eşimle. Ve bu karardan dolayı da çok gururlu ve mutluyuz. Umarım da yakın zamanda sayımız artar. Dünyaya verebileceğimiz bütün zararı verdik sanıyorum. Artık doğa ana bize ceza vermeye başladı ve bu cezalar da Covid-19’da olduğu gibi sadece oda cezasıyla kalmayacak, daha da büyütecek. En azından bu zincirin içerisinde biz yokuz…
Peki oyunculuk kariyenize geri dönecek olursak; ileride nasıl bir karaktere hayat vermek isterdiniz?
Mesleki olarak benim şunu yapmam, şunu oynamam diye bir kararım ya da tabum yok. Tek derdim yatay bir karakter değil, dikey ve derin bir karakter oynamak. Şimdiye kadar oynadığım karakterlerde de bazen sorarlar, “en çok hangisini kendinize yakın buluyorsunuz” diye. Bunu söyleyebilmek hiç mümkün olmuyor. Hiçbirini ayıramıyorum. Hepsiyle inanılmaz, bambaşka yolculuklar yaşadım ve önümüzdeki yolculuklara da çok heyecanla bakıyorum. Tabii yaşımın biraz artmasıyla, büyümekle, (yaşlanmak demiyorum parantez içinde söyleyeyim) karakter skalası biraz değişti. Bu da heyecanımı ve merakımı besliyor…