Bana Sevmeyi Anlat ve Zümrüdüanka’nın ardından yine NOW ekranlarındasınız :) Şimdi sizi Kefaret dizisinde Arzu rolünde izliyoruz. Arzu, kendisinin olmayan bir çocuğa annelik etmiş, Zeynep’in kayıp kızı Elif’i büyütmüş. Arzu’nun hikayesini bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Arzu kendi seçimlerinden çok, içine doğduğu ailenin ve maruz kaldığı çevrenin koşullarına ayak uydurmak zorunda kalmış bir kadın. Buna rağmen elinden geldiğince çevresinde gerçekleşen karanlık işlerden uzaklaşmaya çalışıp kendine ait bir dünya kurup, toprağı, ağacı, hayvanlarla dolu bir çiftlik yaşamını seçip uzaklaşmayı deniyor. Ama “Remzi Reis” gibi bir karakterin kardeşi olması ona çok seçim şansı tanımıyor ve bu şekilde yolu küçük bir kız çocuğuyla kesişiyor… Zorunda kaldığı bu karşılaşma sonrasında ise süreç içerisinde gerçek bir sevgi bağı ile bağlanıyor o çocuğa. Elinden gelen en iyi şekilde yapıyor anneliği aslında, hiç tanımadığı küçük bir kıza. Kendisinden çocukluğunda esirgenen tüm sevgiyi şefkati ve iyiliği o çocukta yaşatmaya çalışıyor hatta. Arzu’nun masumiyeti o çocuk. Çünkü Arzu’nun çevresinde şahit olduğu korkunç dünyaya rağmen aslında içinde sıcak tuttuğu bir yüreği ve vicdan duygusu var.
“KARAKTERİMLE EMPATİ KURMAYA ÇALIŞANLAR DA OLUYOR”
Dizi başladığından bu yana nasıl tepkilerle karşı karşıya kaldınız? İzleyici yavaş yavaş Arzu’yu da anlamaya başlayacak mı dersiniz?
Arzu seyircinin özdeşlik kurması açısından çok zorlayıcı bir karakter. Sonuçta karşılarında maruz kaldığı koşulların da nedeniyle gerektiğinde eli silah tutabilen, tehdit altında hissedince şiddet gösteren ve kaçırılarak ona getirilen bir çocuğa kendi çocuğuymuş gibi sahip çıkan bir kadın karakter. Eleştirenler genelde kötülük çuvalını kafama geçirip zevkle infazımı izlemek isteyenler. Çok nadiren de olsa, empati kurmaya çalışıp kendini karşısındaki insanın koşullarında hissetmeye çalışan ve durumun o kadar da kolay olamayabileceğini sorgulayanlar da olabiliyor. İkincisini yapmak biraz düşünmeyi, sorgulamayı, vakit ayırmayı, anlamayı ve olaylara yaklaşırken bütünsel sorumluluk hissetmeyi içerdiğinden, genelde kolay olanı seçiyoruz. Kötü diye yaftalayıp, kurtulmayı daha fazla tercih ediyoruz.
Arzu kızını kaybetmekten korkan bir anne mi, yoksa kendisinden intikam alınacağını düşünen ve kendini düşünen bir anne mi?
Bugüne kadar karakteri işlerken hep sorular sorup anlamaya çalışarak ve karşılaştığı durumlar karşısındaki seçimlerini az önce bahsettiğim nedensellik boyutunu da hesaba katarak değerlendirmeye gayret ettim. Arzu, koşullar ve kendine dayatılan seçenekler arasında elinden geleni, çocuğa karşı gitgide büyüyen bir kadın içgüdüsü ile yapmaya çalışan ve Cansu’yu kaybetmemek için her şeyi göze alabilecek bir kadın.
“BİR KADIN KARAKTERİN KENDİNİ KORUMAK İÇİN DE OLSA ELİNE SİLAH ALMASINI SEYİRCİ NASIL KARŞILAYACAK DİYE MERAK EDİYORDUM”
Bir başka röportajınızda “Hem izleyiciyi hem de beni şaşırtan çeşitli karakterler seçmeye çalışıyorum.” demiştiniz. Arzu karakteriyle ilgili sizi en çok heyecanlandıran ne oldu?
Bir karakterin yalnızca iyi ya da kötü karakter olarak tanımlanmasından daha çok insana bazı sorular sordurarak iyi ve kötü kavramını neden-sonuç ilişkileriyle ortaya koyabilecek malzemede olması hep ilgimi çeker. Ayrıca bunca eli silah dolu kahraman ilan edilen “erkek karakter” varken ve çok beğenerek izlenirken, bir “kadın karakterin” kendini korumak için de olsa eline silah almasını ve kendini ve sevdiklerini korumak adına karşılık verme cesareti olmasını değerli bulup, seyirci nasıl karşılayacak diye merak ediyordum.
Bugüne kadar adından söz ettiren çeşitli projelerde yer aldınız. Bir dizi veya sinema filminde yer alma kararı sürecinde en çok nelere dikkat edersiniz?
Bulunduğum ruh hali ve koşullarım o işin sürecine uygun ve hazır mı diye bakarım öncelikle. Benim o projeye katabileceklerim gibi ayrıca bana da bir şeyler katıp beni geliştirecek ve zorlayacak mi o proje ve karakter? ‘Heyecanlandırıyor mu hikayesi beni?’ diye muhakeme ederim önce. Tabii ki çok fazla şey var bu muhakeme sürecinde kendimle ahengimi bozmadan dikkat etmem gereken. Uzun bir liste o…
“NE KADAR PLAN YAPARSANIZ YAPIN; BİR BİLİNMEYEN FAKTÖRÜ TÜM BİLİNENLERE GALİP GELEBİLİYOR”
10 yıldır kariyer basamaklarını sağlam adımlarla çıkan bir oyuncu olarak bundan bir 10 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? Oyunculuk kariyeriniz boyunca “Bunu yapmasam olmaz” dediğiniz bir şey var mı?
Doğrusal zaman kavramını sorguluyorum artık biraz. Devamlı olup biteni sorgulayan, olacak olanlarla ilgili hedeflerini kurgulayan zihin asıl anlamlı olan şeyi kaçırıyor belki; Yaşamayı… O yüzden artık daha çok önüme gelenlere o an ki ben ile verebileceğim en iyi karşılığı verip rüzgarla salınmaya çalışıyorum. Bu kendimle ahengimi de kuvvetlendiriyor ve hayat daha merak uyandırıcı ve keyifli hale geliyor bu kontrol dürtüsü ehlileşince. Ne kadar plan yaparsanız yapın, bir bilinmeyen faktörü tüm bilinenlere galip gelebiliyor.
“NEW YORK’TA SOKAK LEZZETLERİNDE BOĞULDUM”
Sizi dizilerin yanı sıra, sinema filmlerinde de izleme fırsatı buluyoruz. En son “New York in New York” filminde rol aldınız ve film çekimleri için 3 hafta New York’ta bulundunuz. Neler yaptınız New York’ta? Size göre nasıl bir şehir New York?
New York’ta geçirdiğim süreçte setten kalan vakitlerim pek planlı programlı değildi, spontane şekilde mümkün olduğunca büyük kütüphanelerini, parklarını, sanat galerilerini ve müzeleri, gece kulüplerini ve 2. el dükkanlarını görmeye çalıştım. Sokak lezzetlerinde boğuldum. Set programı belirsiz olduğu için oyunlar izleyip, konserlere son dakika biletleri bulamadım. Her yere yürüyerek gitmeye çalıştım. Sokak aralarından meydanlara az vakitte ne kadar görebileceğim şey varsa zorladım. Büyüleyici bir kara delik! Ama benim için her şeyiyle çok yorucu, hızlı, büyük ve kalabalık! Bu hızda tüketim bana fazla geldi, kendimi biraz yalnız hissettirdi o büyük kalabalık. Yaşayabileceğim bir yer değil ama o kreatif topluluğun enerjisinden alıp yılda birkaç hafta seyahat edip sonra doğada sakince yaşamak için evime dönmek isteyeceğim bir yer orası benim için.
“HEM ÇALIŞIP HEM GEZİP YAŞAMIMI SÜRDÜREBİLMEYİ HAYAL EDERİM HEP”
Bir dönem spikerlik/sunuculuk yapmayı düşündüğünüz için eğitim aldığınızı, hatta eğitim alırken size oyuncu olmanız gerektiğine dair tavsiyeler geldiğini biliyoruz. Bu sizin için bir dönüm noktası mıydı? Bugün bir sunuculuk teklifi alsanız, değerlendirir miydiniz?
Küçükken hayrandım haber sunan kadın spikerlere, hep çok güçlü ve her şeyi bilen kadın kahramanlar gibi gelirdi bana ve evet oyunculuk öncesi eğitim için başvurmuştum haber spikerliğine. Sonra yol saptı ve oyunculuk ve tiyatro eğitimime başladım. Biter bitmez de profesyonel hayatım başladı ama hala en istediğim şeylerden biri artık haber spikerliği değilse de, belgesel sunuculuğu yaparak uzun seyahatlere çıkmak. Hem çalışıp, hem gezip yeni şeyler öğrenerek yaşamımı sürdürebilmeyi hayal ederim hep.
“SEVGİM VE İLGİM YALNIZCA HAYVANLARA DEĞİL; TÜM YAŞAM FORMLARINA, BİTKİLERE, AĞAÇLARA, DOĞAYA…”
Hayvanlara karşı olan sonsuz sevginizi farketmemek mümkün değil :) Barınaklardan da birçok köpeği sahiplendirdiğinizi biliyoruz. Nereden geliyor hayvan sevginiz? Küçükken de hayvanlarla birlikte mi büyüdünüz? Şimdi kaç evcil hayvan besliyorsunuz?
Benimle olan iki köpeğim var ama balkondaki serçeden sokak kedilerine, sayısız dostum var elimden geldiğince beslediğim. Sevgim ve ilgim yalnızca hayvanlara değil aslında, bizim inşa ettiğimiz bu dünyanın koşullarına maruz kalarak çok zor biçimde yaşam mücadelesi veren tüm yaşam formlarına, bitkilere, ağaçlara, doğaya… Barınakların gönüllü projelerine sosyal medya sayesinde destek vermek artık çok kolaylaştı, herkes bunun bir parçası olabilir. Sokağınıza koyacağınız bir kap mama ve suyun bile bütüne katkısı çok büyük. Bunun için geliştirilebilecek çok fazla proje de var aslında kafamda tasarladığım, gerekli desteği bulduğum zaman…
“BENİM TATİLDEN ANLADIĞIM KAMP ATMAK… BÜYÜK OTELLERİN KAPISINDAN GİRMİYORUM!”
Set dışında en çok vakit ayırdığınız hobileriniz neler?
Doğada vakit geçirmek, hayvanlarla bir arada olabileceğin etkinlikler ve doğa sporları, kite-surf’e başladım bu yaz. Zaten iki yıldıza sahip bir dalgıçım. Benim tatilden anladığım kamp atmak. Büyük otellerin kapısından girmiyorum, en fazla ağaç evler kullanılan ekolojik ve butik işletmeler. Permakültüre ve ekolojik yaşama dair eğitimler almaya çalışıyorum. Okuma alışkanlığım gelişkin, kendimi uzun saatler oyalayabiliyorum evde kitap, fanzin ya da takip ettiğim kaynaklarla…
Gelecek hayalinizin “uzaya yolculuk” olduğunu söylemişsiniz. Bilim insanlarının bu yönde yaptığı çalışmalar sizi heyecanlandırıyor mu? :)
Çook uzaklarda değil şu an, 2026’da Mars da kendi kendine yeten bir yaşamın başlangıcını bizzat kendisi açıklıyor zaten Elon Musk. Olası üçüncü dünya savaşından kaçmak için. Ancak kendilerine kadar yaşam kurdukları gezegende bize sıra gelmez listesi uzundur o kuyruğun… Tabi bizim de var kendimize kadar kurduğumuz bazı hayallerimiz işte :)