Kanunsuz Topraklar’da canlandırdığınız Malik Bey nasıl biri?

Zonguldak tarihi enteresan bir şehir. Kömür madeni etrafında kurulmuş, 19 yy. sonundan itibaren ağırlıklı olarak İngiliz, Fransız şirketlerinin işlettiği ocaklarla birlikte gelişmiş bir şehir. Cumhuriyet’in Türkiye’sinde madenler yerli şirketlere devroluyor. 39-40’lar gibi ‘’Mükellefiyet Kanunu’’yla işletmelere etraftaki köylerden işçi tedarik ediliyor. Çalışma şartlarının çok ağır olduğu işletmelerden birinin sahibi Malik. Dönemin Zonguldak’ın yeni burjuva hayatındaki güçlü patronlarından. Üç kızıyla birlikte yaşadığı çiftlikte kızlarını ocaklardaki ağır şartlardan uzak, konforlu bir hayatın içinde büyütmüş bir baba. Yeni burjuvanın sahip olma arzusundan gelen kabalığı, acımasızlığı, lüks düşkünlüğü Malik’in özelliklerinden. Malik, kızlarından Gülfem’e özellikle çok düşkün. Hikayenin, Zonguldak’ın o dönemdeki ağır atmosferinde parasıyla kanunun üstünde yerini almış, altındakileri ezen, üstündekileri kullanmayı çok iyi beceren karanlık kahramanlarından biri.

“MALİK OLSAM ELİMDEKİ GÜÇLE HER YERE TİYATRO AÇARDIM”

Kanunsuz Topraklar’da Malik Bey’deki güç ve varlık Murat Daltaban’ın elinde olsaydı, nasıl kullanırdı?

Elimdeki güçle her yere tiyatro açardım.

“SENARYOYLA DİĞER OYUNCULARDAN FARKLI BİR BAĞIM OLDUĞUNA İNANIYORUM”

Tesadüf müdür bilmiyoruz ama maden mühendisliği eğitimi almışsınız ve şimdi bir maden ocağı sahibini canlandırıyorsunuz. Senaryoyu ilk okuduğunuzda ne hissettiniz? Hayatta tesadüflere inanır mısınız?

ODTÜ madeni 3. sınıfta bıraktım. Stajımın ardından bırakmaya karar verdim. Ocak şartlarının ağırlığına tanık olduktan sonra meslekten uzaklaştım. Senaryoyla diğer oyunculardan farklı bir bağım olduğuna inanıyorum. Ocak şartlarını belgeselci yakınlığında inceleyerek gözlemledim üniversite sürecinde. Sonraki dönemlerde de özellikle Zonguldak madencileriyle ilgili haberleri hep yakından takip ettim. Şuna inanın, dünyanın ilk üçe girecek en zor meslek koşullarında çalışır madenci. Ve ne için? Enerji için… Bu çok enteresan bir ilişkidir. Enerji için madencinin bedeninin tükenmesi kanundur.

Kanunsuz Topraklar sezonun en çok beklenen yapımlarından biri, büyük bir emek ve özveri var. Çekimler nasıl geçiyor? Seyirciyi neler bekliyor, sizden dinleyebilir miyiz?

Dönem dizisi olması dizinin hem estetiğinde hem de hikayesinde katmanlı anlatıma olanak tanıyor. Hem tarihi bir sürece tanık oluyorsunuz, hem değer ilişkilerini yeniden düşünüyorsunuz, hem de bir hikayeye tanık oluyorsunuz. O açıdan yüzeysel bir dizi olmaktan öte bir görev de yükleniyor dizi. Bugüne yansıtmaları bol bir hikaye olmasından dolayı da bugünün ekonomi-politiğine de ışık tutuyor. Kapitalizmin günahlarını bir kez daha hatırlatıyor bize…

Dizi 1939’lu yılların Türkiye’sinde geçiyor. O dönemi nasıl yorumlarsınız?

Cumhuriyet’in Atatürk sonrası döneminin başlangıcı. Çok fakir, zor yıllar elbette. 2. büyük savaş kapıda. Sisli atmosferde yol bulmaya çalışırken çok büyük projelerin gerçekleştiği bir dönem. Özverili ve yeni bir ulus olmanın heyecanı yükselmiş. Endişe ve korkuyla bu birliktelik sayesinde baş ediliyor. Bu topografyada karanlık dehlizler de kendini gösteriyor suistimalciler için. Suistimalciler buldukları boşlukları değerlendirme fırsatını da kaçırmıyor elbette. O suistimalcilerin gölgeleri bugüne kadar bizi kovalıyor. İzlerken o gölgeler hiç yabancı gelmeyecek seyirciye…

Kanunsuz Topraklar’daki …… seyirciyi ekrana bağlıyor. Boşluğu hangi kelime veya cümle ile doldururdunuz?

Dönemin atmosferi…

Kanunsuz Topraklar’ın Malik Bey’i zeki ve planlar yapmayı seven biri fakat dizide de bu planlar umduğu gibi gitmeyebiliyor. Siz ne kadar planlı yaşıyorsunuz? Malik Bey ile Murat Daltaban’ın kesiştiği davranışlar var mı?

Kısa vadeli plan yapabiliyorum hayatım için. Ama Malik gibi entrika değil benim planlarım. Hayatımda bir istikrar tutturabilmek için düşünülmüş hazırlıklar…

“TİYATRO ZAMANI VE MEKANI HAYALLERİMLE DOLDURDUĞUM BİR DÜNYA”

Tiyatronun hayatınızda taşıdığı önemi biliyoruz. “Kendimi, ait olduğum şeyi bulmamı sağladı” diye bahsediyorsunuz bir röportajınızda. Hatta bununla kalmayarak bir tiyatro kurumu kuruyorsunuz. Nasıl bir denge kurdunuz diziler ve tiyatro arasında?

Dizilerin ticari prodüksiyonlar olduğunu kabul etmekle başladım. Sanat için ihtiyacınız olan özgür üretim şartlarınız TV dizileri için geçerli değildir. Satışa yönelik kararlar vermek zorundasınız. Oysa tiyatro özgür olduğum, kimseye hesap vermek zorunda olmadığım bir alan. Kimseye beğendirmek ve satmak zorunda kalmadığım, zamanı ve mekanı hayallerimle doldurduğum bir dünya. Özgürlük açlığımı doyurduğum, ürettiklerimi paylaşmak isteyenlere kavuştuğum, bana ait kurmaca bir evren…

“PANDEMİ SONRASI İÇİN YENİ PROJELERE HAZIRLANIYORUZ”

Yönettiğiniz tiyatro oyunu 2018’de İskoçya’da 7 dalda ödüle aday oldu. Eminiz ki fazlasıyla gururlandığınız ve yaptığınız işten tatmin olduğunuz bir dönemdi. Peki oyunculukta sanatsal perspektiften sizi ne daha fazla tatmin ediyor? Farklı roller mi, farklı hikayeler mi?

Ödülden önce Edinburgh Uluslararası Tiyatro Festivali’ne DOT’un davet edilmesi ve oyunu festival programına yapmak ilk ödüldü. Büyük bir prestij projesiydi. Sonra Royal Lyceum Theatre sezon programına aldı oyunu, o program bizi ödüle götürdü. 7 adaylıktan 4’ünü aldı oyun… En iyi prodüksiyon, en iyi yönetmen, en iyi oyuncu, en iyi müzik… Müzikleri de hep birlikte çalıştığım çocukluk arkadaşım Oğuz Kaplangı yaptı. Hayatımın en zor ve en güzel günleriydi. Bana ve tiyatroma uluslararası başarıyı tattırdı. 17 senenin sonunda boşa kürek çekmediğimizi, uluslararası bir tiyatro olma hayalimizi gerçekleştirdik. Ödül; Britanya’da yönetmenlik yapabilmenin yollarını açtı. O oyunun ardında başka oyunlar da yaptım. Pandemi sonrası için de yeni projelere hazırlanıyoruz. Bu başarıda en büyük ortaklarım Özlem Daltaban ve Süha Bilal’dir. Şahane bir ekip olduk hep ve zirveyi tattık…