Geçtiğimiz haftalarda yayına giren “Bay Yanlış” dizisinde, Levent karakteri ile izleyici karşısına çıkıyorsunuz. Bize canlandırdığınız karakterden biraz bahseder misiniz?
Levent karakteri, bir estetik cerrah. Standartları yüksek ve konformist bir karakter. Uzmanlığı nedeniyle hayatı daha plastik bir yerden algıladığı oluyor. Kendi bildiğini okuyan, önce kendini düşünen, etrafındaki olaylarla eğlenmeyi, dalga geçmeyi seven, sarkastik tavırda bir karakter. Biraz “snob” diyebiliriz. Kendine güveniyor, gösterişi,maddiyatı ve ayrıca da kendini çok seviyor. Zorlu bir evliliğin ardından rahat, onu sıkmayacak bir ilişki istiyor. İlişkide evlilik talebi oluşunca da konfor alanını terk etmeden sevgilisini tatlı yalanlarla oyalamaktan çekinmiyor. Bu esnada da komik durumlara düşebildiği oluyor elbette. Klasik bir oportünist diyebiliriz aslında.
Levent karakteri geçtiğimiz yıllarda “Romantik Komedi” filminde canlandırdıgınız “Yiğit” karakterindeki gibi, doğaçlamaya ve bir oyuncu olarak yorumunuzu katmaya uygun bir karakter. Bu tarz karakterleri özellikle mi tercih ediyorsunuz?
Karakter doğaçlamaya müsait, doğru. Onun kafasını bir kez çözdükten sonra onu doğaçlamak kolay oluyor ve evet, senaryo geldiğinde, karakteri okurken, karakterin yapısına, onu nereye kadar esnetebileceğime bakıp projeyi öyle kabul ediyorum.
Senaristimiz Aslı Zengin’in projeyi kabul etmenizde bir etkisi oldu mu?
Elbette oldu. Romantik Komedi serilerinden tanışıyoruz Aslı’yla. Kalemine güvendiğim, beraber rahatça çalışabildiğim, değerli ve yetenekli bir senarist Aslı. Romantik Komedi’de çok güzel bir iş çıkarttık ortaya.
Üç filtre kahve içmeden güne başlayamayanlardan olduğunuzu söylemişsiniz bir röportajınızda. Sabah erken başlayan set günlerinde zorlanıyor musunuz?
Hayır. Kızım olduğundan beri her sabah 7’de onunla uyanmaya alıştım. Hatta kahveyi beraber hazırlıyoruz artık.
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nden mezun olduğunuz gün, aklınızdan nasıl bir kariyer planı geçti? Hayalleriniz neydi ve şimdiki hayalleriniz arasında nasıl bir fark oluştu?
Hayallerimin bazıları gerçek oldu. Bazıları düşündüğüm gibi gitmedi. Ama diyebilirim ki; Kariyerimde geldiğim noktada huzurluyum. Türkiye’de seyirci tarafından tanınan, sevilip sayılan bir ismim var. İnsanların güvenini bu şekilde kazanmış olmayı çok değerli buluyorum. Oynadığım karakterleri izlemelerini, koyduğum perspektifi algılayıp gülmelerini seviyorum. Benim için değerli olan artık daha fazla popülerlik şu, bu değil, tamamen nitelikli oyunculuk ve kalite. İşin doğrusunu yapmak. Gerçeklik. Samimiyet. Ve seyircinin bunu çok iyi kavradığını, buna değer verdiğini, önemsediğini biliyorum. Kariyerim de bu prensipler üzerine kurulu diyebilirim. Kendi seyirci kitlem, bir iş yaptığımda o işe gerçekten çalıştığımı biliyor.
Son dönem Türk tiyatrosuyla ilgili nasıl bir değerlendirme yaparsınız?
Tiyatro 70’lerden sonra ikinci altın dönemini yaşıyordu. Salonlar her yerde dolup taşmaya başlamıştı. Seyirci tekrar tiyatroya dönmüştü. Bu arada da çok yaratıcı, nitelikli işler, yeni ekipler, yeni sahneler ortaya çıkıyordu. Coronavirüs dalgası tüm bunlara müthiş bir darbe vurdu. Sahnelerin ne zaman açılacağı, açılsa bile eski ritmine girip girmeyeceği belirsiz. O büyüme durdu. Bu yüzden tiyatro kökenli bir oyuncu olarak bu duruma müthiş üzgünüm. Covid-19‘dan önce ben de kendi yazdığım bir kara komediyle sahneye dönmeyi planlıyordum. Güzel bir proje olacaktı. Onu da bir süreliğine ertelemek zorunda kaldık.
Seçici birisiniz. Zamanında birçok şovmenlik teklifini geri çevirmişsiniz ve oyunculuk kariyerinize odaklanmayı tercih etmişsiniz. Hala oyunculuk dışındaki tekliflere kapalı mısınız?
Ben showman değil, bir aktörüm. Bu mesleğe, bu disipline büyük saygım var. Bu benim sanatım. Böyle de mutluyum.
Çocukluğunuzdan beri en büyük hayaliniz hep yazar olmakmış. İlk kitabınız “Nevrotik” raflarda yerini alınca neler hissettiniz?
Büyük bir mutluluk. Huzur. Kendimle bütünleşme.
Eşiniz Emily ile çok tatlı bir kızınız var: İda :) Baba olmak nasıl bir his? En zorlu ve en güzel yanları neler?
Müthiş bir his. Onunla birlikte ben de içimde yeniden doğdum diyebilirim. Her anı çok güzel. Ama en büyük zorluğu anne yaşıyor. Bu anlamda Emily’e verebildiğim tüm desteği vermeye çalışıyorum.
Kızınızın da ileride sizin gibi sanatla ilgilenmesini ister misiniz? Oyuncu olmaya karar verirse, ona ne gibi önerilerde bulunursunuz?
Bana kalsa; “Mimar ol, tasarımcı ol, yaratıcılığını bu alanlarda kullan ama bu zorlu ve yorucu dünyaya girme” derim. Fakat bu onun hayatı ve illa olmak isterse de destek olurum. İşini doğru, gerçek ve kaliteli yapması, gerçekten bu disiplini öğrenebilmesi için ona yol gösteririm.
Sosyal medyada videolarınız çok izleniyor, çok seviliyor. K.R.O. karakterinden bahseder misiniz? Bu videoları paylaşmaya ne zaman karar verdiniz?
K.R.O’nun açılımı Kapitalizmin Resmi çOcuğu. Bu karakter Sosyal medyadaki gözlemlerim sonucu doğdu. Toplum olarak inanılmaz derecede paranın, maddiyatın ve gösterişin esiri haline geldiğimizi fark ettim. Kişiliklerimizden ziyade kendimizi maddi şeylerle, sahip olduklarımızla ve imajlarla ispat etmeye çalışıyoruz. Bunlarla tanımlıyoruz. Diğerlerinin beğenisi için yaşayan, bu yüzden de gösterişi çılgınca seven bir topluma dönüştük. Ama bu iş çığrından çıkmış durumda. Bir delilik, bir anormali yaşanıyor bence. Kapitalizm tarafından manipüle edilmişiz ve kendi doğamızla, kendi gerçek benliklerimizle bağımız kopmuş. Bir illüzyon içinde suni hayatlar yaşayarak debelenip duruyor insanlar ve havalı gözükeceğim diye çok absürt, çok komik hallere düşüyorlar. Zihnen özgür değiliz. Her şey parayla ve paralı olmakla, zengin gözükmekle alakalı olmuş. Her şey çok yüzeyde ve sığ yaşanıyor. K.R.O karakteri bu sosyolojik olayın eleştirisi, hicvi olarak başladı ve hemen karşılık buldu. İnsanlar bu karakteri takip ediyor ve ordaki eleştiriyi anlıyor, seviyor. Artık sınırları zorlayan bu garip durumun dile gelmesine ihtiyaçları var. Bu projeye başlarken amacım da zaten biraz farkındalık yaratıp, “Yahu bakın ne hale gelmişiz, mantığımızı yitirmişiz! Uyanalım!” demekti. Ve bu mesaj yerine ulaştı. Komedinin misyonunu hep eleştirmek ve farkındalık yaratmak olarak gördüm. Bu anlamda, insanlarla bu noktadan buluştuğum için de mutluyum. Ortada kimsenin konuşmadığı bir gerçek var. İç özgürlüğünü yitirmiş bir toplum var. Eğer gerçeğe gülebilirsek, özgürüz de diye düşünüyorum. K.R.O projesinin sloganı bu diyebilirim. “Gerçeğe gülebiliyorsan, özgürsün...”