“ERTAN’I HAYRANLIKLA TAKİP EDERİM”
Kötü Kan bu akşam 3. bölümüyle ekrana gelecek. Genel olarak nasıl geçti hazırlık süreci? Oyuncu kadrosu için neler söylemek istersiniz?
Çok heyecanlıyım. Yapımın uzun zamandır üzerine çalıştığı, hayalini kurduğu bir proje. Mayıs ayında teklif gelmesiyle ben de bu hayalin bir parçası oldum. Çok iyi yazılmış bir hikaye, gerçek oyunculardan oluşan bir kadrosu var. Uzun zamandır hayran olduğum isimlerle göz göze hikaye kurmak müthiş bir duygu. Ertan’ı uzun yıllardır tanırım ve hayranlıkla takip ederim. Hatta benim ilk tiyatro asistanlığım onun oynadığı bir oyundaydı. Şimdi oyun arkadaşı olmuş olmak çok onur verici, mutluluk verici. Kadrodaki diğer isimler de ustalarımız, Hüseyin Avni Danyal, Levent Ülgen, Sermet Yeşil. Çok kıymetli ve birlikte çalışması paha biçilemeyecek kadar değerli isimlerle bir aradayız.
“NAZAN ÇOK KATMANLI BİR KARAKTER”
Siz bu projede Nazan karakterine hayat veriyorsunuz. Nazan’ın şimdiye kadar en sevdiğiniz özelliği ne? İzleyici en çok hangi yönünü sevecek dersiniz?
Nazan çok katmanlı bir karakter. Ne iyi diyebiliyoruz, ne kötü. Aslında tam olarak iyi yazılmış bir karakterin olması gerektiği gibi bir karakter. Ben bu yüzden çok sevdim. Seyirci de iyi yanlarıyla, kötü yanlarıyla, zaaflarıyla, güçlü taraflarıyla Nazan’ın gerçek olmasını sevecek.
Nazan’ın babası yeraltı dünyasının nam salmış isimlerinden… Bu Nazan’ın hayatını ne derecede etkiliyor? İzleyici nasıl bir hikayeye şahit olacak?
Nazan babasının bu yeraltı dünyasında nasıl bir pozisyonda olduğunu çok iyi biliyor. Hayatı boyunca o da bu dünyanın kurallarına göre hareket etmiş, kendini korumayı, bu dünyada babasının saygısını, güvenini kazanmayı başarmış. Hikayenin başında ailenin işlerini gayrimeşrudan meşruya çevirmek isteyen bir Nazan ile karşılaşıyoruz. Ama Nazan her insan gibi defolarla dolu. Ve belki de onun en büyük trajik hatası önüne çıkan ilk engelde hep bildiği yere, babasının o karanlık dünyasına geri dönüp işleri onların bildiği yöntemlerle tamamlamalarına izin vermesi oluyor. Nazan’ın neden gayrimeşruyu bırakmak istediğini, kendi içinde yaşadığı vicdan -ya da olmayan vicdanının- muhasebelerini, değişimini izleyeceğiz.
“BİYOLOJİK AİLEMİZİ SEÇEMİYORUZ AMA SEÇİLMİŞ AİLELERİMİZ OLABİLİYOR”
Peki “Aile kaderimizdir, onu biz seçemeyiz” sözleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Evet, biyolojik ailemizi seçemiyoruz ama arkadaşlarımızdan oluşan seçilmiş ailelerimiz olabiliyor. Aile yanında kendin olabildiğin, rahat, güvende hissettiğin yerdir. Ailelerimiz de insanlar. Anne babayı kutsal kabul etmek, onlara kutsiyet yüklemek, onları altından kalkamayacakları bir yükün altına da sokmak demek. O yüzden anne baba tabii ki çok önemli ama kader olmak zorunda değiller. Onların hataları da var, iyi yanları da. Bizi büyütürken kendi ve içinde oldukları dünyanın şartlarına göre hareket ediyorlar. Bence hepimiz bir anlamda biyolojik ailelerimizin üstesinden gelebildiğimizde, onlardan ayrışıp ilerleyebildiğimizde birey olabiliyoruz.
Bu dizide aksiyon ön planda olacak diyebilir miyiz? Sosyal medyadaki yorumlara bakılırsa erkek izleyicilerimiz heyecanla takip ediyorlar ama ekran başındaki kadın izleyicilerimiz de bu hikayeyi sevecekler mi?
Dizide Kartal eski bir polis memuru, şimdi de büyük bir gece kulübünün güvenlik departmanını yönetiyor. Ortağı yüzünden ülkenin en büyük mafya ailelerinden biriyle birlikte çalışmak zorunda kalıyor. Ama bir yandan da Kartal’ın baba olma, çocuklarını geri kazanma mücadelesini izleyeceğiz. Yani evet, aksiyon yanımız kuvvetli ama dramatik olarak da çok etkileyici bir hikayemiz var.
“FİLMİMİZ 4 EKİM’DE VİZYONA GİRİYOR”
Dizinin yanı sıra, bir de yakında filminiz vizyona girecek. “Tezgah” filminden biraz bahsetmek ister misiniz? Alaçatı’da gerçekleştirilen açıkhava sineması ön gösterimi nasıl geçti? Filmin konusu nedir?
Tezgah; Erkan Kolçak Köstendil’in yazdığı, 2017 yılında sahnelenen bir tiyatro oyunu. Tek zamanda ve tek mekânda ünlü bir şarkıcı, oyuncu ve yazar arasında geçen bir hikâye. Temposu yüksek, tuhaf, karanlık, sürprizlerle dolu bir komedi bekliyor seyirciyi. Rıza Kocaoğlu, Erkan -Şinasi Yerlikaya ve ben oynuyoruz. Erkan ve Kadir Çermik birlikte yönettiler. Kadir, Rıza ve ben aynı zamanda filmin ortak yapımcılarıyız. Hazırlık ve çekim süreci enteresan bir tecrübeydi. Yirmi gün prova alıp filmin tamamını üç gecede çektik. Hazırlık süreci bir tiyatro oyunundan farksızdı. Hepimiz çok eski arkadaşız. O yüzden tüm süreç okula dönmek gibiydi. Tüm ekip yeniliğe çok açık, birbirini de çok iyi tanıyan bir ekip. Film, 4 Ekim’de vizyona girecek. Biz vizyon öncesi filmi birkaç açık hava sineması gösterimiyle seyirciyle buluşturmak istedik. Alaçatı da film ilk defa bu kadar kalabalık bir seyirci tarafından izlendi. Tepkiler, yorumlar şahaneydi. Üretirken çok eğlendiğimiz bir filmin seyircide de bu şekilde karşılık bulması çok mutlu ediyor bizi. Umarım sinemada da seyirciye aynı şekilde güzel vakit geçirtir, güzel bir karşılık alır.
Bu film ile ilgili paylaşım yaparken “Sevdiğin insanlarla, sevdiğin işi yapmak bir lütuf” demişsiniz. Gerçekten de öyle. Siz bu konuda kendinizi şanslı görüyor musunuz?
Evet, şanslı görüyorum tabİi ki ama insan biraz da bu şansını kendisi yaratıyor. Mesleğimin ilk yıllarından beri en büyük dileğim ortak dertlerimiz olan insanlarla ortak hikayeler anlatmaktı. Böyle de devam ediyor çok şükür. Bizim işimiz kolektif bir iş. Hiçbir aşamasında tek başımıza değiliz. O yüzden bir de o ekip çok eğlenebildiğiniz bir ekipse, çalışmak eğlenceye dönüyor, her şey içinize çok siniyor.
“ÇEŞME’DE TATİL BANA YORUCU GELİYOR”
Hem dizi çekimleri, hem film çekimleri derken yaz aylarınız yoğun geçti… Ama neyse ki Londra ve Çeşme’de soluklanma şansı buldunuz. Nasıl geçti tatiliniz, kimleri ziyaret ettiniz?
Londra’da ilkokul arkadaşım, yapımcılıktaki ortağım, birkaç aile dostum var. Onları görmek iyi geldi. Londra’nın düzenini seviyorum bir de. Şehrin düzeni, o sokaklarda yürümek insanın iç dünyasını da toparlıyor. Tabii bir de şahane oyunlar izledim. Çeşme Alaçatı ziyareti daha çok Tezgah filminin açık hava gösterimi içindi. Öyle çok gece hayatı seven bir insan değilim o yüzden Çeşme’nin tatil anlayışı bana çok yorucu geliyor. Ama işin arasına birkaç saat deniz keyfi sıkıştırdık. O da çok iyi geldi.
Devlet Konservatuvarı'nda yarı zamanlı iki yıl keman, bir yıl da piyano dalında öğrenim gördüğünüzü biliyoruz. Hala keman ya da piyano çalıyor musunuz? Hayranlarınız sizi bundan sonraki süreçte dinleme fırsatı elde edebilecekler mi?
İlkokuldaydım - Hala kemanım da var, piyanom da. Dönem dönem ikisine de düşkünlüğüm artıyor, sonra bir süre yine hiç dokunmuyorum. Profesyonel değilim. O dönemden hatırladığım bazı parçaları çalıyorum kemanda. Piyanoda biraz daha rahatım. Aziz, Türkan dizilerinde piyano çalmıştım. Yine bir rol ile ilgili gelirse yaparım ama tek başına bu alanda profesyonelleşeceğimi sanmıyorum.
“ÇOK ÇALIŞIYORUM – BAŞKA TÜRLÜ VAR OLMAYI BİLMİYORUM”
Bir başka röportajınızda hayatla ilgili sabırsız olduğunuzu, hayatın geçiciliğini, uçuculuğunu unuttuğunuzu ve yaptığınız her işi, yapacağınız son işmiş gibi yaşadığınızı söylemişsiniz. Sizi yorsa da, bu huyunuzun aynı zamanda başarınızı da getirdiğini söyleyebilir miyiz?
Bilmiyorum, belki de.. Bu kadar sabırsız olmasaydım da çalışmak yine başarıyı getirirdi. Sadece yaşım ilerledikçe biraz daha her şeyin kendi yolunu bulduğuna, bulacağına inancım arttı. Yine çok çalışıyorum -başka türlü var olmayı bilmiyorum- ama kendimi hırpalamıyorum.