BİR ŞEYİN TERSİNİ GÖSTERİRSENİZ İYİ TARAFI ORTAYA ÇIKAR
Burak Bey merhabalar, Hudutsuz Sevda hızlı bir giriş yaptı televizyon dünyasına. Size gelen ilk tepkiler nasıl oldu? Malum bu sezonun en beklenen işlerinden bir tanesiydi Hudutsuz Sevda...
Evet doğru söylüyorsunuz bu sezonun en iddialı dizilerinden biri çünkü şöyle bir şey var; bir senaryonun daha doğrusu hikayenin kendisi, çekeni ve yapım şirketi iyiyse, castı da güzel yapılmışsa başarı kaçınılmaz oluyor. Hudutsuz Sevda da bu sezonun en iddialı işi. İlk elin günahı yoktur diye yorumlayayım ben bunu. Tepkiler genelde şiveler üzerine geldi, şivelerde şöyle bir durum var tabii; Karadeniz dizisi çekiyorsanız, Trabzon başka konuşuyor şiveyi, Rize başka, Artvin başka , Sinop başka… onun için ortak bir dil oluşturmaya çalıştık işte ne kadar başarılı olduysak. Onun haricinde gelen tepkiler çok iyi. Bence birinci bölüm için güzel bir başlangıç oldu.
İzleyici neden Hudutsuz Sevda’yı izlemeli peki sizce? Neler vaat ediyor bu dizi?
Bir şeyin tersini gösterirseniz iyi taraf ortaya çıkar. Bir durumun kötü tarafını işlerseniz iyinin ne kadar değerli olduğunu anlarsınız. Bu diziyi böyle izlesin izleyici. Yani evet iki husumetli aile fakat birbirlerine yaptıkları şeylerin sonucunu kuşaklar sonra başkaları çekiyor. Biz bunu gösteriyoruz ki böyle yapmayın diye... Onun için izlemeli seyirci diye düşünüyorum.
RIZVAN LETO RENK OLSA LACİVERT OLDU
Rızvan Leto’ya hayat veriyorsunuz. Rızvan kaya gibi sert bir adam, etrafındakiler ondan korkuyor. Siz karakterinizi nasıl tanımlarsınız?
Bu iki maddeye katılıyorum onun haricinde Rızvan Leto için başka bir röportajda da söylediğim gibi; renk olsa Lacivert, karakteri anlatmak için tek kelimeye ihtiyaç duysam şeytan derdim. Bir şeyi yapıyor fakat bunun emrini verdikten sonra çekilip geriye olayı izliyor. Her şeyi kendi kuruyor, her şeyi kendi yapıyor ondan sonra çekiliyor sonuçlarını gayet soğukkanlılıkla izliyor.
Peki karakteri oynama teklifi size ilk geldiğinde ne hissettiğinizi hatırlıyor musunuz? Neden bu karakteri oynamayı tercih ettiniz?
Şimdi genelde bana böyle karakterler denk geliyor. 40 yıllık sanat yaşamımda padişah, husumetli hikayelerin başı, aşiretin başı, mafya vb. bu tür şeyler geldiği için ben pek yadırgamadım. Rızvan Leto’nun oynamış olduğum diğer karakterlerden şöyle bir ayrıcalığı oldu. Çok ciddi bir aşiretin başı. Çok geniş bir ailenin başı. Verdiği her karar ailenin bütün fertlerini etkiliyor onun için karar verme ve karar alma aşamasında yaptığı ve uyguladığı metodları çok doğru buluyorum. Dolayısıyla bu karakteri oynadığım için çok mutlu oldum.
Halil İbrahim, genç bir delikanlı olduğunda Karadeniz’e geri dönüyor. Rızvan ile karşılaşması da pek çok olayın başlangıcı olacak. Çok detaya girmeden biraz bu ikilinin geçmişinden bahsetmenizi istesek?
Halil İbrahim Karasu, Karasu ailesinin oğlu biz de Letolarız... Oradaki eskiden husumetli iki ailenin bir tanesinin çocuğunun tekrar o şehre gelmesiyle başlıyor. Aslında Halil gayet iyi niyetli geliyor. Geçmişte bırakmış kinini ve öfkesini. Fakat işte kader diyoruz buna. Kader ağlarını örüyor ve istenmeyen bir olay içinde birinci bölümde gördünüz sevgilisi öldürülüyor aynı zamanda Rızvan’ın oğlu öldürülüyor. İki tane çok önemli canın kaybı tekrar o husumeti alevlendiriyor. Bundan sonrada şimdi burada spoiler vermek istemiyorum, bundan sonrası da izleyelim görelim oluyor.
Her sert karakterin yumuşak bir karnı olduğu söylenir. Sizce Rızvan’ın yumuşak karnı var mı, varsa nedir veya kimdir?
Rızvan’ın yumuşak karnı yok ciddi söylüyorum yok. Çocukları desek, çocuklarıyla ileriki bölümlerde göreceksiniz bazı durumlarda neler yapması gerektiğini söylediğinde çok ters durumlar da oluşuyor, iyi durumlar da oluşuyor ama Rızvan’ın bence yumuşak karnı yok.
Dizinin dram duygusu hayli yüksek ama biz eminiz kamera arkası neşeli geçiyordur :) Genel bir set gününüzden bahsetmenizi istesek?
Set çok keyifli geçiyor. İki grup birinci ekip ikinci ekip olarak, ikisinin de çok iyi yönetmenleri var, ikisinin de çok iyi bir set ekibi var. E tabii şimdi yayına girdiğimiz için yetiştirme telaşıyla pek fazla bir şey olmuyor ama oyuncular biliyorsunuz her zaman neşeli insanlardır. Daha ileri bölümlerde bu sorunun cevabını daha net bir şekilde veririm diye düşünüyorum.
GENÇ OYUNCU ARKADAŞLARIMIZIN, USTALARIN YANINDA PİŞMESİ ÖNEMLİ
Hudutsuz Sevda’nın kadrosu çok dikkat çekici. Hem genç neslin hem de sektöre yıllarını vermiş başarılı oyuncuları bir araya geldi. Nasıl hissettiriyor bu size?
Biz de ustalarımızın yanında çıraklığımızı geçirdik, kalfalığımızı geçirdik sonra da usta olduk. Genç oyuncu arkadaşlarımın, ustaların yanında pişmesi, yetişmesi, iyi gözlemlemesi önemli.
Siz de hem sektöre hem de tiyatroya çok emeği geçen başarılı bir oyuncusunuz. Ankara Devlet Konservatuar’ından mezun olduğunuzu biliyoruz. Nasıl başladı peki sizin oyunculuk serüveniniz, neydi sizi konservatuar okumaya iten şey?
Teşekkür ederim. Konservatuarda okumaya iten şey; aslında ben konservatuar istemedim, sporcu olmak istedim. Her yerde de söylüyorum bunu. Kader orda da bizi tiyatroya doğru yönlendirdi çünkü benim annem, babam, ağabeyim hep adları olan, bilinen tiyatrocular. Öyle bir yerden geldiğiniz için bu işin zor taraflarını da görüyorsunuz.O zorlukları yaşamamak için ben elimden geleni yaptım ama kurtulamadım :) İyi ki kurtulamamışım...
Konservatuara ani bir girişle başladım ondan sonra her tiyatrocunun başına gelebilecek her şeyi yaşadım. Şimdide buradayım diye düşünüyorum.
TİYATROYU, TELEVİZYONUN GENEL PLANI OLARAK GÖRÜRÜM
Sektörde bazı isimlerin oyunculuk haricinde yönetmenlik de yaptığını görüyoruz. Sizin peki hiç yönetmenlik yapma istediğiniz oldu mu? Ya da bir oyunun senaristliğini yapma isteği?
Şöyle ki biliyorsunuz tiyatroda benim yönettiğim bir sürü oyun var. Tiyatroyu ben her zaman televizyonun genel planı olarak görürüm. Hani televizyonda kamerada zoom yapabiliyorsunuz yakın plan alabiliyorsunuz ama tiyatro genelde genel plandır. Onun için genelden baktığınız zaman aradaki detayları çok net şekilde görüyorsunuz ama elinizdeki imkanlar oyuncuyu biraz daha öne çıkartamıyor en fazla ışıkla çeşitli şeylerle yaparsınız bunu, tricklerle yaparsınız, video yaklaştırma giydirme yani yeni teknikler kullanarak oyuncuyu biraz daha öne atabilirsiniz ama tabii ki televizyondaki gibi bir zoom yapma şeyiniz yoktur. Onun için tiyatroda çok genelden baktığımız için evet ben artık diyorum ki bir dizi ya da film bunu yönetebilirim diye düşünüyorum. Çünkü çok tiyatro oyunu yönettim. Yazmayı bilemiyorum yani yazabilir miyim yazamaz mıyım ona henüz karar vermiş değilim ama kesinlikle yönetirim.
Peki oyunculuğu kenara bıraksak, Burak Sergen kimdir, boş vakitlerinde neler yapmaktan hoşlanır, veya yoğun bir set gününden sonra ne yapmayı tercih eder?
Uyumayı tercih eder. Çok yorgun geliyorsunuz eve, inanın bana bu dediğim doğru. Hani kitap okurum, sinemaya giderim, tiyatroya giderim diğer arkadaşlarımı seyrederim çıkarım bir yemek yerim oradan bir eğlence yerine giderim bunların zamanı var, ama şu an bunlara zamanımız yok. Yani setten geldiğiniz zaman hemen yeni bölüme alışmak, kendinizi kafanızı adapte etmek, onun ezberini yapmak ve uyumaktan başka bir şey düşünmüyorsunuz. Tabii bunun haricinde Fenerbahçe’nin maçı olursa muhakkak seyrederim. Hangi dalda olursa olsun çok koyu bir Fenerbahçe’liyim. Onun için maçı izlerim, güzel yemek yaparım, bunların hepsi de o yorgunluğu unutturacak şeylerdir fakat o yorgunluk geçmiyor yatıp dinlenmeniz ve zihninizi boşaltmanız gerekiyor. Bence setten döndükten sonra yapılacak en iyi şey uyku.